• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/nedim.taktak
  • https://twitter.com/nedimtaktak

Padişah II. Mahmud'a Hediye Edilen Zürafanın İlginç İstanbul Macerası

Tarihi tam olarak bilinmese de kuvvetle muhtemel 1808-1828 arasındaki bir tarihte Padişah II. Mahmut’a hediye edilmek üzere İstanbul'a bir zürafa gönderildi.

Hediye Mısır'dan, vali Mehmet Ali Paşa tarafından gönderilmişti.

Zürafa İstanbul'a ulaşmadan halk arasında, daha evvel hiç görülmemiş bir hayvanın şehre getirileceği duyulmuştu.

Zürafa deniz yoluyla İstanbul'a ulaştırıldı. Evvelden haberi duyan meraklı insanlar iskeleye akın etmişlerdi. Bütün kalabalık zürafayı görebilmek için birbiriyle yarışıyordu.

Padişahın emri üzerine zürafa Çinili Köşk Meydanına getirildi.

Bütün saray mensupları ve padişah dahi burada zürafayı seyir ettiler. Ertesi günlerde ise artık herkes bu zürafayı konuşur olmuştu. Ne kadar garip bir hayvan olduğundan bahsediliyor ve herkes onu kendince bir şeylere benzeterek tasvir etmeye çalışıyordu.

Zürafanın ikinci kez padişah huzuruna çıkarılması olayı ise kaynaklarda yer almıyor.

Bu anlatıya göre bu sefer Gülhane Meydanında toplanılmıştı. Yaptığı şakalarla meşhur saray görevlisi Küpeli Abdi Bey de buradaydı. Ne hikmetse Abdi Bey ilk gördüğü günden beri bu zürafadan çok korkmuştu. Zürafa meydana getirilirken Abdi Bey korkudan titremeye başlamıştı bile.

Bazı ağalar Abdi Bey'in korktuğunu anlayarak 'bu çok mübarek hayvandır, tutup gezdiren Müslüman çok sevap kazanır' demeye başladılar.

Bunu duyan Abdi Bey iyice ürktü. Kendisine zürafayı gezdirmesi teklif edilince de padişaha yalvarıp yakarmaya başladı. Padişah olur verince ağalar hep birden Abdi Bey'i kucaklayıp zürafanın sırtına koydular. Bir anda korkan hayvan dörtnala koşmaya başladı. Abdi Bey zürafanın boynunu sıkıca sarmış, çığlıklar atıyordu.

Hatta bir ara padişahın yakınından geçerken ''hakkını helal eyle sultanım, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete'' dediği de anlatılmaktadır.

Hikâyenin devamında ise padişahın bu olay karşısında çok eğlendiği, gülmekten kırıldığı anlatılmaktadır.

Filhakika anlatıla gelen bu olayları tarihi bir vakadan ziyade, bir hikaye olarak kabul etmek gerektir. Zira zürafanın İstanbul'a geldiğini söyleyen Hafız İlyas Ağa'nın Tarih-i Enderun adlı eserinde bu sonradan anlatılanlara rastlanılmamaktadır. Dolayısıyla bu anlatılar, İstanbul'a getirilen bir zürafanın haberinden esinlenilerek yazılan hikâyelerden ibaret olmalıdır.

 http://blog.milliyet.com.tr/nedim-taktak