Bu sözü ile Camus, sevme eylemi içerisinde yer alan kuvveti ve bolluğu gözler önüne serer. Karşılıksız bir aşk yaşayanların, ne kadar çok üzülmüş olsalar da, hissettiklerinin yaşadıkları tüm acılara değdiğinin bir kanıtıdır bu söz.
Birini sevdiğimiz de, içimizde bir yerlerde, tüm güzelliği ile bir başka varlığı takdir etme yeteneği olduğunu fark ederiz. Tüm gerçekçilik bakış açılarını bir kenara bırakarak, karşınızdaki insana sadece hayran olmak; Bu hissi yaşayan herkes, her ne kadar bir karşılık görememenin sinir bozucu bir durum olduğunu kabul etse de, böyle bir duyguyu yaşamanın da, güzel biz his olduğunu bilir. Bu güzel his, öylesine güçlüdür ki, sadece kendi içimizden doğup büyüyen ve sevmekten başka herhangi bir amacı olmayan çok değerli bir şeydir.
Hümanistik özü ile sağlam bir ifade daha. Şu dünya da, özgür olamayan tek bir insan dahi olduğu sürece kimsenin özgür olamayacağını anlatan bir söz. Ve başkalarının özgürlüğünü kaybetmesi ile bizim özgürlüğümüzü kazanmamızın insani olmadığının altını çizen bir uyarı.
Camus, böylelikle, her bir insanın aynı haklardan yararlanabilmesi için tüm insanlığa merhamet ve dayanışma öğütler. Bazılarının, bu hakları elde etmek için diğerlerini hiçe saymasına da kesinlikle karşı olduğunu ifade eder.
Birçok filozof ve büyük alim bize bu fikri hep hatırlatmıştır. Yani, kendinizi sevmeden, bir başkasını sevmek mümkün değildir. Bu, tamamıyla sahip olduğumuz bir varlığı bir başkası ile paylaşabileceğimiz fikrine dayanır ve sevgi de bir bu bağlamda bir istisna değildir. Bu duygunun, başkalarına ne verebileceğimizin bir sonucu olduğunu inkar edemeyiz.
Eğer sevgiyi kendi içinizde büyütebilme ve kendinize dikkat etme yeteneğine sahipseniz, o zaman bu yeteneği başkaları ile paylaşabilmek için gerekli koşulları da yaratmış olursunuz. Bu paylaşım, sizin kim olduğunuza ve ne kadar dürüst olduğunuza bağlıdır.
Umut, her zaman içimizde, her olaya bakış açımızda, attığımız her adımda yanımızdadır. Kendimizi sadece edindiğimiz başarılar, mal ve mülk ile tanımlarsak, içimizdeki o eşsiz değerleri hiçe saymış oluruz.
Bu yüzeysel dünyevi değerlerin kısa ömürlü ve gelip geçici olduklarını görmek zor değildir. Ve er ya da geç, yıkılıp, unutulmaya mahkum olacaklardır. Kendimize koyduğumuz değeri, sadece kim olduğumuzu, zorluklarımızı ve korkularımızı kabul ederek fiyatlarsak, o zaman karşımıza çıkan hiç bir engel ya da sorun bizi yıkamaz.
Bizi biz yapan her ne varsa, şu anda var olduğunu biliyoruz. Böylece, bu biriken ‘şu anlar’, geleceğimizi oluşturan yapılardır. Ne ekersek onu biçtiğimiz için, bugün yaşamın bize verdiği dersleri, yarınki sorunlar için kullanabiliriz.