• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/nedim.taktak
  • https://twitter.com/nedimtaktak

YALAN SÖYLEDİĞİMİ NASIL ANLADIN?!

Yalan söylediğimi nasıl anladın?! Kitabının yazarı Paul Ekman söylemesi benim haddime olmamak ile beraber çok önemli bir akademisyen ve araştırmacı.

 Sosyal psikolojiye ilgi duyanlar için kitap kesinlikle okunması gereken bir kitap ama şunu belirtmeliyim ki dili çok akıcı değil. Bazı bölümlerde fazla derinlemesine bilgi verebiliyor ya da tekrar bilgileri ile sizi zorlayabiliyor.

Genel olarak içerikte ilgimi çeken ve sizinle paylaşmak istediğim noktalara gelince:

Duygularımızın bizi sıkıntıya soktuğu 3 durum olduğunu ve bunların hangisini yaşadığımızı tespit etmemiz gerektiğini söylüyor:

  1. Haklıyızdır ama gereğinden fazla tepki veririz.
  2. Haklıyızdır ama gereğinden az tepki veririz yani olmamış gibi davranırız.
  3. Tamamen hissetmemiz gerekenden farklı bir duyguyu hissederiz ve en tehlikelisi de bu 3. modelmiş.

Kitabın genel olarak iki amacı var:

Hangi durumlarda nasıl tepkiler verdiğimiz konusunda farkındalık sahibi olmamız. Böylece diğer insanlarla daha sağlıklı iletişim kurmak için yanlış tepkilerimizin hangi sinyaller ile başladığını tespit ederek, doğru davranmamızı sağlayabileceğimizi söylüyor, ve diğer insanların mimiklerini gözlemleyerek ne hissettiklerini çözmek doğru mu yalan mı söylediklerini anlamak.

İkinci madde ile ilgili işimizi kolaylaştırmak adına Edgar Allan Poe bir tavsiyede bulunuyor: Karşınızdakinin ne düşündüğünü kestirmek için, onun yüz ifadesini takının diyor.

Daha önceden de başka bir kitap özetinde konusu geçmişti. ‘Mutluluk üzerine çeşitlemeler’ kitabında da yazar diyordu ki: İnsanlar mutlu oldukları için gülmezler, güldükleri için mutlu olurlar. Burda biraz abartma olduğunu özetin ilerki bölümlerinde göreceğiz zaten ama bu şu demek, yaptığınız mimik duygusal durumunuzu etkilemekte. Bu nedenle sabahları kalktığınızda, ayna karşısında birkaç dakika gülme egzersizi yaparsanız kendinizi gerçekten mutlu hissedeceğinizi göreceksiniz.

Duygusal tepkilerimizi yaratan oto değerlendirmeler var ve bilgilerimiz bu oto değerlendirmelerin önüne geçemiyor.

Bu da insanların beden ve mimikleri ile kendilerini ele vermelerinin sebeplerinden biri. Nasıl yani derseniz? Uçurumun kenarında çit olduğunu bilmeniz, o uçurumun yanına yaklaştığınızda korkmamanız için yeterli bir sebep değil. Avuçlarınızın içi yine de terleyebilir, kalbiniz hızlı atabilir, ellerinizin ısısı azalabilir. Yeri gelmişken çok bilindik bir konu olmak ile beraber korku anında neden ellerimizin ısısının azaldığını tekrar hatırlatayım, kaçmak için beyniniz bacaklara giden kanı arttırıyor ve ellerinizin ısısı düşüyor.

Buna benzer diğer bir örnek seyrettiğiniz korku filminin sadece film olduğunu biliyorsunuz ama yine de korkmaktan kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Evet kontrollü bir insansanız bunu bir noktaya kadar engelleyebiliyorsunuz ama ileride bahsedeceğim mikro ifadeler ile yine de bu korku belirtilerinizi saniyenin 1/5 i gibi bir sürede de olsa gösteriyorsunuz.

Demin bahsettiğim otomatik değerlendirmelerin ortaya çıktığının farkında olursak, örneğin sinirlenmeye ya da korkmaya başladığınızda sizin bedeninizin nasıl tepki vermeye başladığını keşfedebilirseniz, daha fazla tercih yapabilecek şekilde mantığınızı da işin içine katarak karar verebiliyorsunuz. Kitapta bazı yogilerin zamanı uzatıp, esnetebilerek otomatik değerlendirmelerin meydana çıktığı birkaç salisede bilinçli tercih yapabilmek için kendilerini eğittiğinden bahsediyor. Budist’ler de meditatif pratikler ile dürtü farkındalığına ulaşabileceklerini düşünüyorlarmış.

Kitap öfke, kızgınlık terimlerinin yanı sıra agoni teriminden de sık sık bahsediyor. Açıkca ben bu kavramı yeni duydum. Agoni kitapta; şiddetli ıstırap anlamında kullanılmış ama araştırdığım kadarıyla tıpta solunumun ve kalp atımlarının düzensizleşmesi, el ve ayakların soğuması gibi yaşam belirtilerinin giderek zayıfladığı ölümden önceki durum anlamında da kullanılıyor ki yanlış bir bilgi ise yorumlarınız ile düzeltmeniz beni memnun eder.

Kitapta kullanılan anlamıyla agoniyi kızgınlık, öfkeden ayıran diğer özellikler olarak karşı çıkma tavrı ve uzun süreli üzüntü hali belirtilmiş.

İnsanların agoni duygusunu, kayıplarını anlayamayacak kişilerin yanında yaşayamadıkları söylenmiş ve bu araştırmalar ile gözlemlenmiş. Örnek olarak çocuğunun öldüğü söylenen kadın ağlamaya kendi köyüne dönünce başlamış, çünkü ordaki insanların kendi acısını paylaşabileceğini düşünmüş.

Kitapta genelolarak kızgınlık, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, korku, iğrenme ifadelerine yer verilmiş. Tabi üzüntü konu olunca ölüm ile ilgili örnekler mevcut. Kişinin yakınını ani bir biçimde kaybettiyse mesela trafik kazası gibi, uzun yıllar ölen kişi ile konuştuğunu ve ondan cevap aldığını düşünebilirmiş.

Bazı insanların acıklı hikayeleri, filmleri sevdiğinden bazı insanların ise üzüntü ve agoni duygularından hiç haz etmediğinden bahsedilmiş. Bu haz etmeyen insanların ağırlıklı olarak hayatlarında birini kaybetmiş kişiler olabileceğini söylüyor, çünkü bu kişiler başkalarını önemseyip, onlarla ilgilenmek  konusunda kendilerini daha fazla kontrol ediyorlar ki, tekrar bir kayıp anında savunmasız kalmasınlar, Bu kişiler genel olarak bağlılık ve sadakat gerektiren durumlardan kacan kişiler olabiliyormuş ki ben buna %100 inananlardanım.

Genel çıkarımlardan sonra farklı hissiyatların yüzde meydana getirdiği mimikleri görebilmemiz için resimler ile örnekler vermiş ve hangi durumda hangi kasın ne şekilde hareket ettiğini belirtmiş.

Mesela; üzüntü durumunda kaşlar içerden dışarıya doğru açı yapıyor. Bu istemsiz olarak yapılması zor bir hareket olduğundan karşınızdaki kişi bu şekilde bir mimik yaptığında üzgün olduğuna güvenebilirsiniz.

Kızgınlık anında dudakların kırmızı alanı geriliyor ve inceliyor. Kontrol edilmeye çalışıldığında dudaklar bastırılıyor, kontrol edilmeyende açık. Alt ve üst göz kapakları geriliyor ve alt kısım torba yapmış gibi gözüküyor.

İğrenme ile ilgili de bahsedilen konulara değinmek gerekirse; insanların en çok sapkın davranış gösteren kişilerden ve kendi bedenlerinden çıktıktan sonra bedene ait dışkı ve atıklardan iğrendiklerini araştırmalar sonucu bulmuşlar.

Bu konuda bir dip not: 4-7 yaş arası çocuklarda iğrenme duygusu henüz oturmamış oluyor. Çekirgeli sütü içmek, kendi dışkıları ile oynamak konusunda bir çekinceleri olmuyor, ama 7 yaşından sonra bunu yapmaya devam ediyorlarsa bir sorun var demek.

Ve ‘Büyüleme’ kitabının özetinde bahsettiğim bir konu burda da karşıma çıktı. Orda yapmacık gülümsemeye Pan Smile denmişti. Yani kaz ayaklarını kullanmadan, ağız çevresi ile yapılan gülümseme. Burda da yıllar önce Duchenne’nin keşfettiği bu içten gülümseye Duchenne adı veriliyor. Duchenne gülümsemesi yapıldığında kişi gerçekten mutlu çünkü kullanılan göz çevresi kaslarını irade ile hareket ettirmek çok zor, ancak insanlarin %10’u bu kaslarını istemli olarak hareket ettirebiliyor. Göz kası ile gülündüğünde beynin sol temporal kısmı etkileşiyor ama dudak çevresi ile gülündüğünde etkileşmiyor. Ve en önemlisi hayatında daha fazla Duchenne gülümsemesine yer veren insanlar daha başarılı ve mutlu insanlar oluyorlar.

Burda şöyle bir araştırmadan bahsetmiş. Kolej yıllığında kaz ayakları ile gülmüş kişilerin otuz yıl sonraki durumları diğerleri ile karşılaştırılmış ve daha az sıkıntıya sahip oldukları, genel duygu ve fiziksel açıdan daha iyi durumda oldukları tespit edilmiş.

Genelim mikro ifadelere. Bu ifadelerin iki durumda ortaya çıktığı düşünülüyor.

  1. Bastırma (repression) : Kişi bilinçli olarak baskılar.
  2. Baskılama ( suppression): Kişi gerçekte ne hissettiğini bilmiyordur.

Asıl mimikten hemen önce 1/5 saniyeliğine kendini belli ediyor ve sonra kayboluyor. Amerika’da havaalanlarında insanları gözlemleyen güvenlik görevlileri, sorgulama avukatları, konsolosluklardaki vize görevlileri bu 1/5 saniyede ortaya çıkan mikro ifadeleri çözümlemek için Paul Ekman ve ekibinden eğitim alan kişiler. Böylece kişiler mimiklerini kontrol etmekte iyi olsalarda bu ilk ortaya çıkan mikro ifadeler ile kendilerini ele veriyorlar. Ama Paul Ekman burda bir konunun altını defalarca çizmiş. Bir insan yalan söylediğini düşünmenize sebep olacak bu mikro ifadeleri gösterse bile aslında suçlu olmayabilir. Söylediğinden farklı mimik sergilemesinin farklı sebepleri olabilir. Örneğin, eşinizin yalan söylediğini düşünüyorsunuz ve mimikleri de şüpheli, aslında sizin ona inanmayacağınızı düşündüğünden endişe duyup şüpheli davranışlar sergileyebilir. Ya da hava alanında şüpheli davranan kişileri detaylı sorguladıklarında aslında evden çıkarken ocağın altını kapayıp kapamadıklarını düşündükleri için şüpheli tavırlar sergiledikleri ortaya çıkmış. Dolayısıyla Ekman diyorki bu şüpheli tavırların üzerine gidin ama farklı sebepleri olabileceğini de göz ardı etmeyin. Durumu kendi içinde değerlendirin.

Mikro mimiklerden sonra bastırılmak istenen duyguları en çok hangi ifadeler ile kişilerin örtmeye çalıştığına dair tüyolar vermiş.

Çünkü bir ifadeyi boş bir yüzle maskelemek en zoru. Örneğin ıstırabı, neşe ile kapatmak. Korkuyu kızgınlıkla maskelemek daha kolay. Halk arasında bir insanın gereğinden fazla neşeli halinin sinirleri bozuk olduğundan kaynaklanabileceği düşünebiliyor. Keza bu tutarsız mutluluk hali aslında hipomani hastalığının göstergesi de olabiliyor.

Son olarak yapmacık tavırların en belirgin özelliği asimetrik oluşu diyorum ve yazımı sonlandırıyorum. Eğer bu konulara ilgi duyuyorsanız kitaplığınızda olması gereken bir kitap.

Kendinizi bu alanda geliştirmek için kitabın arkasında testleri de yapabilirsiniz.

109 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın